google.com, pub-9090214346437349, DIRECT, f08c47fec0942fa0

ANLAMAYA YÖNELİK BİR ÇERÇECEVE

BEDEN DİLİ (KİŞİSEL GELİŞİM 2)

ANLAMAYA YÖNELİK BİR ÇERÇECEVE
Yayınlama: 05.05.2022
A+
A-

BEDEN DİLİ (KİŞİSEL GELİŞİM 2)

ANLAMAYA YÖNELİK BİR ÇERÇECE

         Yirminci yüzyılın sonlarına yaklaşırken yeni bir bilim adamı türünün ortaya çıkmasına tanık oluyoruz. Bu bilim adamı sözel olmayan iletişim biçimleriyle ilgilenir. Bir kuş gözlemcisi nasıl kuşları ve onların davranışlarını seyretmekten haz duyarsa sözel olmayan iletişim biçimleriyle uğraşan bilim adamı da insanların sözel olmayan hareket ve işaretlerini seyretmekten zevk alır. Sosyal etkinliklerde, plajlarda, televizyonda, iş yerinde veya insan etkileşimlerinin olduğu her yerde onları seyreder. Sonuçta o, kendisi hakkında daha fazla şey öğrenebilmek ve başkaları ile ilişkilerini geliştirebilmek amacıyla türdeşleri olan insanların hareketleri hakkında bilgi edinmek isteyen bir davranış öğrencisinden başkası değildir.

 

           İnsanın bir milyon yıl veya daha uzun süren evrimi boyunca iletişimin sözel olmayan yönlerinin 1960’lardan beridir aktif olarak incelenmeye başlanmış olması ve kamuoyunun bunların varlığından haberdar olmasının 1970’te Julius Fast’ın vücut diliyle ilgili bir kitap yayınlamasından sonra gerçekleşmesi de inanılmazdır. Bugün bile pek çok kimse bırakın vücut dilinin yaşamlarındaki önemini bilmeyi böyle bir şeyin varlığının bile farkında değildir.

        Charlie Chaplin ve pek çok başka sessiz film aktörü sözel olmayan iletişim becerilerinin öncüleriydi. Her aktör davranışlarını ve diğer vücut işaretlerini etkin bir iletişim için ne kadar iyi şekilde kullanabildiğine göre iyi veya kötü aktör olarak sınıflandırılmaktaydı.

         Vücut dilinin teknik olarak incelenmesine gelince belki de en önemli yirminci yüzyıl öncesi eser Charles Darwin’in 1872’de yayınlanmış olan İnsanlarda ve Hayvanlarda Duyguların İfade edilmesi kitabıydı. Yüz ifadeleri ve vücut diliyle ilgili modern çalışmalar bu kitaptan türedi ve o günden bugüne Darwin’in fikir ve gözlemlerinden pek çoğu dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar tarafından doğrulandı. O günden beri araştırmacılar neredeyse bir milyon sözel olmayan hareket ve işaret kaydetmişlerdir. Albert Mehrabian bir mesajın toplam etkisinin yaklaşık %7’sinin sözel, %38’inin sesli (ses tonu, sesin yükselip alçalması ve diğer sesler) ve %55’inin de sözel olmayan öğelerden oluştuğunu ortaya koymuştur.

        Araştırmacıların çoğuna göre sözel kanal temelde bilgi aktarmak için kullanılırken sözel olmayan kanal da kişiler arası tavırların aktarılmasında kullanılır. Ve bazı durumlarda sözel mesajların yerini tutar. Örneğin bir kadın bir erkeğe ‘’öldürücü bir bakış’’ atabilir ve bu durumda karşısındaki erkeğe hiç ağzını açmadan çok açık bir mesaj gönderir.

        Kültürden bağımsız olarak sözler ve hareketler öylesi bir tahmin edilebilirlikle bir arada bulunurlar ki Birdwhistell iyi eğitilmiş bir kişinin karşısındakinin sadece sesini dinleyerek hareketlerini tahmin edebileceğini söyler. Benzer şekilde Birdwhistell sadece karşısındakinin hareketlerini izleyerek o kişinin hangi dili konuştuğunu anlayabilmiş.

        Teknik açıdan bakıldığında birisinin ‘’algılama yeteneğinin’’ veya ‘’sezgilerinin’’ kuvvetli oluşundan bahsedilir.  Aslında o kişinin başkalarının sözel olmayan işaretlerini okuma ve bu işaretleri sözel işaretlerle karşılaştırma yeteneğinden bahsederiz. Başka bir deyişle birinin bize yalan söylediğinin ‘’ içimize doğduğunu’’ veya ‘’ bize öyle geldiğini’’ söylediğimizde aslında vücut diliyle söylediklerinin çeliştiğini ifade ederiz. Bu aynı zamanda konuşmacıların dinleyiciyi fark etme veya grupla ilişki kurma olarak adlandırdıkları şeydir.  Örneğin dinleyiciler koltuklarında kafaları aşağıda ve kolları kavuşturulmuş olarak oturuyorlarsa algılama yeteneği güçlü olan bir konuşmacı dinleyicilerine ulaşamadığını hisseder. Dinleyicinin ilgisini çekmek için farklı bir yaklaşım kullanması gerektiğini anlar. Buna karşılık ‘’algılama yeteneği zayıf’’ olan bir konuşmacıysa hiçbir şeyle ilgilenmeden konuşmasına devam eder.

        Genel olarak kadınların algılama yeteneği erkeklerinkinden daha güçlüdür ve bu da yaygın olarak ‘’kadın sezgileri’’ adı verilen bir inanışa yol açmıştır.  Kadınların küçük ayrıntıları fark eden bir göze ek olarak sözel olmayan işaretleri yakalamak ve çözmek konusunda doğuştan gelen bir yetenekleri vardır. Bu nedenle erkeklerin çoğu yakalanmadan karılarına yalan söyleyemezken pek çok kadın hiç anlaşılmadan kocasını aldatabilir. Bu kadın sezgisi özellikle çocuk yetiştirmiş kadınlarda daha açık şekilde görülebilir. Çocuğunun yaşamının ilk birkaç yılında anne onunla iletişim kurabilmek için tamamen sözel olmayan kanalı kullanır. Genellikle kadınların algılama yeteneğinin erkeklerden daha kuvvetli olmasının nedeninin bu olduğuna inanılır.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.